Edebiyat Terapi - Yoksunluktan Varoluşa

Uzun süredir terapi alıyorum ve bu seansların hayatıma kattığı değeri anlatmakla bitiremem sanırım. Bu süreçte psikoloğumun yöntemlerinden olan ‘Varoluşçu Bilişsel Terapi’ ile egzistansiyalizm yani varoluşçuluk ile tanıştım. Ve yıllardır okuduğum bazı usta kalemlerin kitaplarında hep etrafında döndüğüm bu kavram Klinik Psikolog Mine Özgüzel’in Edebiyat Terapi kitabı ile öylesine netleşti ki! Yani Sartre okuyor, onunla aynı hissi yaşıyor ama bir noktada sadece bir kitap ya da kurgu gibi kalıyordu. Virginia ile aynı komplekse sahip olduğumu fark ediyor ama bunula nasıl kabul yaşayacağımı bulamıyordum satırlarda. Mine Hanım bu usta kalemlerin Varoluş sorgularının kendi hayatına tezahürlerini öylesine güzel anlatıyor ki kitaplığınızın başına geçip bu yazarları tekrar okuma hissiyle doluyorsunuz. Sanki bu usta isimlerin filtresiyle nasıl okunabileceğine dair rehberlik edip yönlendiriyor. İç monologlarımızın tıpkı bir kas gibi sabırla pratik yaparak geliştirilmeye gereksinim duyduğunu hatırlatıyor
Bir kitap düşünün sanki Virginia, Sartre, Kafka, Zweig, Dostoyevski, Camus dostlarınız olmuş dertleşiyorsunuz! Mine Özgüzel kendi varoluş sürecinin cevaplarını bu şahane isimlerin hayatlarında bulduğunu anlatıyor kitanında. Kaldı ki bize bu usta isimleri dostlarımızmış gibi hissettirirken daha girişte kendisi de hep yazarları bir dost gibi görenlerden olduğunu söylüyor ve ekliyor;”...bazı cümleleri o kadar içselleştirmişim ki kendi cümlelerimmiş gibi yaşayıp bu sefer de karıştırıyorum onlardan mı öğrendim yoksa kendi cümlelerim mi diye. “ Orhan Pamuk’un da yazar olmakla ilgili söylediği bir tanım vardır; ‘Yazarlık okura bunu tam ben de söyleyecektim, ama o kadar çocuksu olamadım dedirtebilme hüneridir. ‘der. Belki de edebiyat terapi tam bu cümlenin içinde. Bu his insana önce yalnız olmadığını fısıldıyor, sonra söylemeye cesaret edemediği cümlelerin kâğıda dökülmüş haliyle yüzleşmesine sebep oluyor. İşte Mine Özgüzel lise yıllarından itibaren Dostoyevski ile başlayan edebiyat seanslarında bunu tecrübe ediyor. Kendi eğitim hayatında, aile hayatında yaşadıklarını sanki Virginia’nın eğitim hayatında, Camus’nun aile hayatında da okurken şöyle diyor Özgüzel;” Yaşadığımız travmalar aynı olsa bile, onları biriyle aynı dakika içinde yaşasak da her insanın kendi zihni melekeleri ve ruhsal yetilerinin travmayı karşılama biçimi farklıdır.” Ve ekliyor; “kendi gerçeğimizi yaşamanın, kendi kimliğimizi oluşturmanın tek yolu iç monoloğa girebilmektir. “ Kitapta önemli bulduğum, sevdiğim bölümlerin altını çizeyim derken tüm satırların altını çizdiğimi fark edince çizmeyi bırakıp başa dönüp dönüp okudum. Varoluşçu terapiyle edebiyatın böylesine harmanlanmasına daha önce ancak bu usta yazarların kaleminden şahit olmuştuk. Ama Mine Hanım kendi yolculuğunu bir günümüz psikoloğu olarak Lawrence’ın, Kafka’nın varoluş zorluğu ve çabası üzerinden örneklendirmesi öyle takdire şayan ki daha güzel bir iyileşme düşünemiyorum!
Son olarak bilinçaltının karanlığı konusundan Jung ne kadar karamsar sahneler çiziyorsa Mine Hanım bir o kadar rahatlatıyor ve tüm o ‘var’lık zorluğu karşısında dengeliyor okuyucuyu. Herkesin kendi yoksunluğundan varoluşuna keşfinde özgürlüğüne kavuşması dileğiyle… Sevgiler Hande

Yorumlar

Popüler Yayınlar