Bahar Çocuğu

Her sabah erken kalkarım  Ketojenik beslenirim, asla karbonhidrat yemem  Çabuk öfkelenirim, ne yapayım tabiatım böyle; babamdan miras  Sadece kurgu kitapları okurum; deneme falan sevmem, madem okuyorum okudun mu şöyle güzel bir kurgu okuyacaksın ki değsin  Pembe, kırmızı ve liladan nefret ederim,  ne gardrobumda ne evimde bu renkleri göremezsin! Fantastik filmleri severim, romantik filmleri liselilere bırakırım! Kışları severim; dışarıda kar yağarken camın önünde sıcacık kahvem, bacaklarımda battaniyemden güzeli var mı?

Zaten ya kış insanısındır ya yaz! Mesela kardeşim Ada, tam temmuz çocuğu; denizden çıkmaz ayağı, saçları hep iyot kokar; şortunu geçirir altına sahilde çekirdek çitler tüm yaz! Ben de severim deniz kokmayı ama dedim ya kış insanıyım. Aslında Nisan doğumluyum; bahar kızıyım! Baharı sevenlerden olayım iyisi mi... Yani tam da baharlar gibi arada olmayı sevsem mesela? Hem yazı hem kışı sevsek, üstüne bir de baharları, nasıl olurdu? Ya da bu yıl kışı sevdim yine tamam...yazın hiç tatil yapamadım ki nesini seveyim öyle yazın? Ama geçen kış, iş aramakla geçti tüm mevsim, o güzelim karı evden dertli dertli izlerken pek keyifli miydi sanki! Fakat dedim ya kışları sevenlerdenim ben. 

Esnek olmak neden bu kadar zor peki? Sırf belli bir kişiliğimiz olsun da her şey kolay olsun diye baştan belirlediğimiz tüm bu maddeler nasıl sıkıştırmış beni farkına bile varmadan! O pek sevdiğim(!) geçen keyifsiz kış, sabahları erken kalkan ben, öğlenlere kadar uyudum diye kendi kendimi hırpalamak neden? Bazı günler de böyle olamaz mı? Bazen de lila kazak giymek istemez miyim? Tamam genelde karbonhidrat iyi gelmiyor vücuduma ama bazı sabahlar da mis gibi bir çavdar ekmeği kızartsam, bu sabah da şiir okusam ya da kurgu yerine...

Nasıl öğrendik bu hep siyah ve beyaz olma zorundalığını bilmiyorum ama bir de üstüne gri olduğumuz zaman kendi kendimizi hırpalamak neden? Sırf farklı bir durumda olma halinin yabancılığını garipsediğimiz için onu deneyimlemek yerine bildiğimize dönme ihtiyacı da doğal ama bir durup düşünsek baharları, doğanın bile 'ara'ları, 'gri'leri olduğunu...

Bu zamana kadar varoluşuma mazeret bulmakla geçti tüm zihinsel dönemlerim ama bu mazeretlerin hiç birine gerek duymadığını anladığım an özgürleşme başladı. Tüm bu kendime farklılıklar içinde kendine farkındalıklara dönüşmeye başladı. Rumi diyor ya hani Bu insan dediğin bir misafirhane diye...

Bu insan dediğin bir misafirhane. 

Her sabah yeni biri gelir. 

Sevinç, bunalım, tamahkarlık

Veya anlık bir farkındalıktır gelen

Beklenmeyen misafirler gibi. 

Karşıla hepsini, ağırla onları!

Evini altüst etseler ve

Eşyalarını alıp giden,

Bir kederler kalabalığı olsalar bile. 

Yine de her birine onurla davran,

Kim bilir, belki de yeni bir haz getirmek için

Boşaltmışlardır evini. 

Gelen bir karanlık düşünce, utanç ve haset de olsa,

Karşıla onu kapıda gülerek 

Ve buyur et içeri. 

Kim gelirse gelsin, minnettar ol ona,

Zira her biri öte taraftan

Gönderilmiştir bir rehber olarak. 


Şimdi sen de sormak istersen kendine gri olarak da var olmak ister misin diye, birkaç soru bıraakıyorum buraya, cevaplardan ziyade sorularda kalman umuduyla.

Hangi renklerdesin? Hangi mevsimsin? Hangi kelimelersin? 

Yorumlar

Popüler Yayınlar